miércoles, 11 de abril de 2007

Gayatri: Turkey






Om Bhur Bhuvah Svah Tat Savitur Varenyam

Bhargo devasya Dhimahi Dhio Yonah Prachodaiat


Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet


O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed’e apaçık âyetler indirendir. Şüphesiz Allah, size karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.



2


Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
Dosdoğru giden yola ilet bizi...

O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.



3

Sade Sana ederiz kulluğu, ibadeti; sade Senden dileriz yardımı, inayeti Yarab!
Hidayet eyle bizi doğru yola!

Sizi karanlıklardan nura çıkarsın diye kuluna parlak parlak ayetler indiren O'dur. Muhakkak ki, Allah size karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.








JAPA SADHANA

Deneyim dünyasının üç önemli faktörden oluştuğu söylenebilir: "düşünce", "isim" ve "biçim". Bunların üçü, içsel olarak bir diğeriyle bağlıdır. Düşünce, isim ve biçim arasında elde edilen bu ilişki, ruhsal uygulama ya da Sadhana'nın Japa-Yoga olarak bilinen çok önemli bir yönü ile ilgilenir. Bu, hepimizin aşina olduğumuz Japa Yogası terimidir. Bhagavat Gita'da Rab ruhsal Sadhananın bu yönünden Tanrı'ya yaklaşmanın bilinen yöntemleri arasındaki belki de en iyisi diyerek söz etmiştir: "Yajnanam Japayajnosmi" -- "tüm kurbanlar, Sadhanalar, çileler ya da Tapas biçimleri arasında, Ben'i Japa temsil eder." der Bhagavan Sri Krişna. Japa'ya ruhsal uygulamada en etkili yöntem olarak bakılır. Çünkü bu anlayışımız için anlaşılır olan yaşamın anlık gerçekleri ile sıkı bir biçimde bağlıdır ve aynı zamanda Yoga'nın nihai amacına ipekten bir iplikle içsel olarak bağlıdır. Burada bahsettiğimiz terimler, isimler ve biçimler, onlara yüklediğimiz anlamlardan çok daha fazlası anlamına gelmektedir. İsim sadece bir fiziksel biçime tesadüfen yapıştırdığımız bir söz ya da apela değildir.

Bu günlerde bizler biçimle ilişkili geçici heveslerimiz ve hayallerimize göre, isim ve biçim arasında bir ilişki gözetmeden bir isim almaya alışkınız. Kadim günlerdeyse, özellikle ülkemizde, belli bir biçimi isimlendirme iyi saptanmış, bilimsel bir gerçek üzerine oturtulurdu. İsim bir biçimi temsil eder ve biçim de isim ile sembolize edilir ya da gösterilir. Tantra ya da Agama olarak bilinen ünlü ruhsal disiplin sisteminde, tanınmış bir şekilde belli bir ismin ifadesi otomatik olarak belli bir biçimi yansıtır. Bu biçim genellikle Agama Sastra'larda Yantra olarak bilinir. Yantra sadece geometrik bir şekil ya da biçimlendirme değildir, bu bir ismin, ifadelendirilme yoluyla tezahür ettirilen, alması gereken şekildir. Böylece, isim ve biçim birbiri ile sıkı bir ilişki içindedir. Sadece bu da değil, isim ve biçim, isim ve biçimin ifadesinin gerisinde kalan düşünce ile de ilişki içindedir.

Genel deyişle, biz herhangi bir maddeye verilen herhangi bir ismi, mesela "ağaç"ı örnek olarak alabiliriz. "Ağaç" bir isimdir, bizlerin ağaç olarak bilinen bir nesnenin fiziksel varoluşunu bildiğimiz bir biçime işaret etmesi veya göstermesi beklenen bir ses sembolüdür. Ayrıca, "ağaç" isminin ifadesinin aklımızda nasıl bir fikir çağrıştırdığını da gayet iyi biliyoruz. Fikir, isim ve biçim şuurda eş zamanlı olarak yükselir, böylece biri diğerinden kolaylıkla ayırt edilemez. Bir nesnenin algılaması, bu ismin fikrini çağrıştırır; ve bir ismin söylenmesi nesnenin ya da biçimin fikrini çağrıştırır. Ya da hatta bir düşünce, sadece bir fikir kendisini onu sembolize eden bir isimle birlikte bir biçim olarak tezahür ettirebilir.

Şimdi, mevcut bağlamda ruhsal uygulama olan Sadhana'da, bu doğanın içsel gizi akılda doğar. Her bir ismin bir biçime tekabül etmesinden ve dünyanın da biçimlerden oluşması ve biçimler dışında başka hiç bir şeyden oluşmamasından dolayı, bizlerden aklımızda sadece bizde şu an içinde bulunduğumuzdan daha yüksek bir Gerçek derecesi ya da Gerçeklik'in belli biçimini uyandırması gereken bu belli biçimi çağrıştırmamız istenir, böylece bizlerin Tanrı, Ishvara olarak bilinen Gerçek'in nihai ifadesi olan en son en yükseğine erişene dek bir Gerçek derecesinden daha yükseğine ve tezahürün daha yüksek gelişen biçimlerine yükselmemize imkan verir. Ve metinlerimiz bize tekabül eden ismi söyleyerek, şuurdaki belli bir biçimi çağrıştırabileceğimizi, aklımızda, şuurumuzda da Tanrı biçimine, Yüce Varlık'ın Kendisine Tanrı ya da Kadir-i Mutlak olan Varoluş ya da Gerçeklik'in nihai biçiminin kutsal ifadesi olan İsim'in okunmasıyla yakarabileceğimizi söylerler.

Raja-Yoga olarak bilinen ünlü ruhsal uygulama sisteminin Sutraları ya da vecizelerde, bunların yazarı Patanjali Maharshi, bize örtülü bir ifadeyle, "tajjapastadartha-bhavanam." der. O, bu Sutra'da Japayı tanımlamaktadır. Japa Sadhana demekle neyi kast ediyoruz? Belli sembolik bir ifadeyi ima eden anlam üzerine yapılan tefekkür, bir İsmin okunması -- bu Japa'dır. O halde, Japa, en azından Patanjali'nin tanımına göre, sadece bir İsim ya da formülün mekanik okunuşu değil, bu Yoga biçiminin öncüsü olan bir çoklarının sadece İsmin mekanik tekrarının bile kendi faydalı etkilerinin olduğunu söylemesinin aksine, aynı zamanda anlamı üzerine de eş zamanlı olarak tefekküre dalmaktır. Sistem üzerinde kendi etkisi olan belli ilaçlar vardır; hangi ilacı aldığınızı bilseniz de bilmeseniz de, ilacın içindekilerin, fiilin hızlanması için sizde gerekli fizyolojik havayı yaratmada size yardım edeceğini bilmeniz gerçeğine bağlı olmadan yine de bunlar sistemde istenilen bir şekilde hareket ederler. Bilerek ya da bilmeyerek, Tanrı'nın İsmi alınabilir, İsmin anlamını bilebilirsinz, İsmin ima ettiğini takdir edebilirsiniz ya da etmezsiniz. Tanrı'nın İsmi yanan ateşe benzetilir. Bilerek ya da bilmeyerek, ateşe dokunursanız; bu sizi yakacaktır, bunun kendi etkisi vardır. Aynı şekilde, Tanrı'nın İsmi'nin bu gücünün de tüm sistemde gerek bedensel, gerekse psikolojik bir işleyişi vardır, bu yüzden bizi arılaştırır. Arılaşma süreci bizde oluşan bir fiildir, Rajas ve Tamastan doğmuş olan daha temel bir metal olan ham düşünmeyi Sattvaguna olarak bilinen ifade biçimine dönüştürür. Bu nedenle, bir Mantra'nın okunması, doğamızdaki Rajas ve Taması dönüştürerek bizdeki Sattvanın ortaya çıkması sürecini hızlandırır. Rajas ve Tamasın yok edilmesi, Rajas ve Tamas olarak bildiğimiz unsurların tamamen yücelik kazanması demek değildir. Atalet, huzursuzluk ve denge, Tamas, Rajas ve Sattva olarak tanımlanır.

Aslında, Sattva, Rajas ve Tamas olarak bilinen bu üç değer ya da özellik ayağımıza girmiş bir diken gibi sistemimize girmiş yabancı toksik maddeler değillerdir, aklımızın kendisine ait biçimlerdir. Sattva, Rajas ve Tamas olarak bilinen Prakritinin Gunaları bir aynayı kaplayan kir ya da toz gibi aklımızın dışında değillerdir. Aynadaki tozun aynadan farklı olmasından dolayı aynanın üstünü silebilir ve tozu yok edebilirsiniz, ama bu Rajas ve Tamasın Sattva haline dönüşmesi durumunda geçerli değildir. Aklın kendisi kendilerini tezahür ettiren Prakriti'nin bu Guna'larının özüdür. Akıl ve Sattva, Rajas ve Tamas olan bu üç Guna arasındaki ilişki nedir? Bir maddenin değeri maddenin kendisinden genellikle ayırt edilir. Bir gülün kırmızılığına genellikle gülün kendisinden ayrı olarak bakılır. Gül, kırmızılık değerinin ya da karakterinin varolduğu maddedir. Bu, aklın Gunalarla olan ilişkisinde böyle değildir. Prakriti'nin Guna'ları olan Sattva, Rajas ve Tamas değerlerinin aklılla olan ilişkilerinde, akılla, bir ipin üç teli ile ip arasındaki ilişki gibi bir ilişkisi vardır. Bir ipin tellerinin neler olduğunu biliyorsunuz. Üç ince tel bir kalın ip yapar. Ve üç ince tel, kalın ipin dışında değildir. Bunların kendisi kalın ipi yaparlar. Tellerin kendisi bir kumaşı oluşturur. Tel ya da kumaş gibi farklı sözler kullansak bile, tellerin dışında bir kumaşımız yoktur. Bunun sadece, bir ve aynı maddeye iki farklı koşulun isminin verilmesi olduğunu fark edersiniz. Teller kumaştır, ve satın alırken telleri değil bir kumaşı aldığımızı söylesek de kumaş da tellerdir. Bu bir ifade yoludur, ama gerçekte, esasen tek ve aynı şeyi ifade ederler. Aynı şekilde, akıl da Guna'lardır, ve Guna'ların kendisi aklın maddesini oluşturur. O halde, Rajas ve Tamas durumundan Sattva durumuna dönüşümünde olan, akıldaki elementlerin, Sattva olarak bilinen içsel belirli durumlara doğru içsel olarak yeniden yapılandırılmasıdır. Bu analog tamamen buraya uygun değilse bile, sütün muhteviyatının lor peyniri denilen başka bir maddeye dönüşmesi gibi olduğunu söyleyebilir miyim. Bu örneği size söylememin nedeni, muhteviyatın içsel olarak tekrar şekillenmesi ve dışsal bir elementin kendini tanıtmamasıdır. Bizler bu dönüşüm sürecinde başka bir şey haline geliriz.

Tanrı ilkesi tamamen bizim doğamız dışında değildir. Mantra Japa yoluyla yakardığımız Yüce Varlık, bizim içsel yapımız ile tamamen ayrı ya da uydurma değildir. Biz Tanrı'yı dışarıdan bir yerden, doğamızla tamamen iişkisiz bir dışsal element gibi getirmiyoruz. Tanrı doğamıza dışarıdan, yedinci cennetten getirilmiyor. Tanrı elementi, Gerçeklik ilkesi içten tezahür eder. Metinlerimizin ilan ettiği gibi, Tanrı'nın İçkinliği gerçeği üzerine tefekküre daldığımızda, bu gerçek bizim için net olur. Bizim için içkin olduğundan O böyle olmasına rağmen, Tanrı sadece doğamızın ötesinde değildir. Bu şu anlama gelir; Tanrı'nın doğası sadece bizde bulunan daha temel olan Rajas ve Tamas değerlerine göre üstün değil, aynı zamanda Tanrı ilkesi bizim kendi kişiliğimizde, aklımızda, zihnimizde, kendi Atman'ımızın içinde gizli olarak nüfus etmiş olarak bulunur. Aslında, içimizdeki Atman kozmostaki Brahman'dır. Tüm kadimlerin ilan ettikleri budur. Özben Mutlak'tır. Dahili aynı anda Herşey-Olan-Evrensel'dir.

Bu nedenle, Mantra Japa ile Ishvara-Şakti'ye yakarış da dışarıdaki gerçekliğin daha üstün bir yüzünün içerideki yapıya getirilme çabası değildir, içimizdeki ifadesinin daha büyük derecedeki tezahürüdür. Sadhaka olan bizler, arayanlar Japa-Sadhana'da Tanrı, İlah ve Mantra'nın harflerinin yapısı ilkesi kadar önemli bir role sahibiz. Aslında, Japa üç önemli element ya da Şakti ya da güç içerir, yani Mantra-Şakti, Devata-Şakti ve Sadhana-Şakti. Sadhana-Şakti bizim kendi içimizdeki güçtür; Mantra-Şakti formülün harflerinin birbirine yakınlığı ya da özel kombinasyonuardına gizli güçtür; ve Devata-Şakti yine Mantra'daki daha üstün içkin güçtür.

Şimdi, biz tüm bu üç yönü Japa-Sadhana'da göz önüne alırız, böylece bu kendi başına tam bir ruhsal uygulama olur. Japa tam bir Sadhana'dır ve dışarıdan daha tam hale gelmek için herhangi bir ek almasına gerek yoktur. Ermiş Patanjali'nin "Tajjapastadarthabhavanam" dediğini tekrar edelim. Tanrı'nın ismi, dünyadaki belli nesnelerle ilişkili isimlerden biraz daha farklıdır. Bu, bir ağacı ya da tarlada otlayan ineği devreye sokmak gibi değildir. Dünyadaki fiziksel nesnelere bağladığımız geçici isimler, akılda adet gereği bu isimle ilişkili olan belli nesneyi çağrıştırsa da, Tanrı'nın İsmi aklımızda dünyada izole olmuş belli bir nesnenin, geçici bir durumun ya da şeyin fikrini değil, aklımızda dünyevi ilişkiler adına aklımızda kavramak istediğimiz daha geniş gerçeklik kavramını ya da zannını uyandırır.

Tanrı'nın İsmi'nin kendisi, özellikle bize Mantra olarak bilinen biçimde verilmişse, bir güçtür. Kendi Şakti'si vardır, ve bu nedenle Bhaktalar, bilgeler ve ermişler bize, gerçekten meditasyon yapmasak bile, ardında saklı olan gerçek anlamına tefekkür etme durumunda olmasakda, sadece Tanrı'nın İsmi'nin tekrarının bile kendi etkisini yaratma gücü olduğunu söylemişlerdir. Mantra-Şakti ya da Mantra'nın gücü, Mantra-Şastra olarak bilinen bilimde güzel ve bilimsel olarak tanımlanmış olan ve kendi sıradan yaşantımızdaki kimya bilimine yakın olan gerçek adına yükselir. Kimyasal maddeler birbirleri ile etki ve tepkimeye girerler. Örneğin asit ve alkali arasındaki fiili biliyorsunuz. Bazen kimyasal kombinasyonların farklı tepkiler yaratmaları gerekir. Bazen kimyasal reaksiyon öyle bir olur ki, muazzam bir tepki üretir. Mantralar da harflerin belli kombinasyonlarından ötürü, kimyasal elementlere benzeyen tipte bir tepki yaratır. Mantra-Şastra alfabedeki her bir hatfin enerjinin sıkıştırılmış biçimi olduğunu söyleyen gizdir. Sesler aslında tezahür etmiş enerjilerdir. Ses sadece sözlü tezahürün boş biçimi değildir, aksine belli bir biçimi ifade eden enerjidir. Ve bu enerji paketi, alfabedeki belli bir harf olan bu gücün paketlenmiş biçimi, başka bir harf olarak adlandırılan başka bir paket enerjiyle irtibata geçer, bunlar birbirleriyle çarpışır, ya da diyebiliriz ki birbirlerine doğru hareket ederek birbirlerinin içinde eriyerek kaynaşır. Bir grup harfin okunması olan Mantra için orada olan her neyse, bu harflerin permutasyon ve kombinasyonuyla sistemimize nüfuz eden yeni bir enerji biçimi üretir, çünkü bu bizim kendi aklımızdan, düşüncemizden ve varlığımızın içinden yükselmiştir. Biz, sanki bir elektirk teline dokunmuşuz gibi, bu güçle şarj oluruz. Bu bilime, Tantrik deyişle Gana-Şastra denilen bir isim verilmiştir. Bunlar bize, sözler güçlerdir, düşünceler şeylerdir derler. Bunlar söz söylediğimizde ya da bir fikre bir isim verdiğimizde ya da ifade ettiğimzde söylediğimiz boş sesler değildir. Düşünce ve ifadelerin kendileri güçler olduğundan, ermişlerin sözleri anında etkisini gösterir. Bir bilge ya da ermişin söylediği sözler sadece çıkardığı boş sesler değildir. Bunlar atom bombaları gibi bırakılmış güçlerdir ve bunlar kendilerini fiziksel dünyada tezahür ettirebilirler ve olaylar oluşturabilirler. Bu nedenle, kişiler Asirvada ya da kutsanma için Mahatma'lara giderler. Bu kişinin sözleri güçlerdir, anında etkisini ya da duruma göre geçici etkisini göstermesi için bırakmış olduğu güçtür.

Bir Mantra'nın okunması bir enerjinin sadece bizim kişiliklerimiz içinde değil, bizim içeriğini oluşturduğumuz dış atmosferde de bırakılmasıdır. Japa Sadhana sadece içsel kişilikte bir dönüşüm getirmez, olumlu olarak parçası olduğunuz toplumda da aynı etkiyi üretir. Bu nedenle, Japa Sadhana bir sosyal hizmettir. Bu sadece kendi Puja odanızda kendiniz için içsel olarak uyguladığınız kişisel Sadhana değildir, aynı zamanda insanlığa yaptığınız büyük bir Sevadır. Dürüst ve samimi olarak Japa Sadhana yapan Sadhaka'nın çevresinde bir aura oluşur. Sadece kendi doğanızı içsel olarak arılaştırmaz, aynı zamanda dışarıdaki atmosferi de arılaştırırsınız. Aslında aklın konsantrasyonu ve uygulamanın etkinliğine olan gerçek inançla Japa Sadhana aldığınızda insanlar için de bir esinlenme kaynağı haline gelirsiniz. Tanrı'nın İsmi bir harikadır. Bu kendi başına bir mucizedir. Şair, "Duayla dünyanın hayal ettiğinden çok daha fazlası yapılmıştır." demiştir. Tanrı'ya sunduğunuz dualar arzulanan sonucu üretme kapasitesine kesinlikle sahiptir.

Yıllar önce, bir vesile ile aile reisi olan mütevazi bir Sadhaka'yla karşılaşmıştım. Dua eden, çok dürüst bir insandı. Bana dua etme esnasında deneyimlediği bir zorluk nedeniyle gelmişti. Aklına gelmişken, bana kendi Sadhana'sından bahsetti. Bana, "Swamiji, Sadhanam sadece Tanrı'ya duadır. Ve bu dua Sadhana'sı ile, dışarıdaki insanlara da biraz olsu hizmet etmeye çalışıyorum. İnsanlar benden çok uzakta olabilirler, hatta Londra'da bile olabilirler, bu hiç fark etmez. Yardım etmek istediğim kişiyi hiç görmemiş bile olabilirim. Hatta adını bile duymamış olabilirim." Ona şöyle sordum, "Sevgili arkadaşım, ismini bilmediğin ya da yerini bilmediğin bir yere veya kişiye düşüncelerini nasıl yöneldiriyorsun?" Bana şöyle dedi, "Swamiji, Tanrı'nın lütfuyla, öyle fazla inancım var ki, bu mucize düşüncelerimin duası ile değil, duamın irtibata geçtiği gibi görünen herşeyi bilen bir araçla işlemektedir." Böyle bir sadhaka'yı görmekten çok memnun oldum, çünkü bu kişi dua ve Japa'nın sırrını anlamıştı. İşleyen bizim şahsi gücümüz ya da bireysel düşüncemiz değil, düşüncenizin fiile yükseltebildiği ve herşeyi bilendir.

Bunun ne anlama geldiğini açıklayacak bir örnek verebilirim. Bir yayın istasyonunu bilirsiniz. İnsanlar bu yayın istasyonunda şarkı söylerle ya da bir mesaj iletirler. Mesaj seslerin biçimidir. İstasyonda siz bir mikrofonun gerisinde bir şey söylersiniz. Şimdi, olan şudur; orada şarkı biçiminde, Bhajan ya da bir Kirtan, bir ders, bir kurs olarak çıkardığınız ses, gerçekte alıcı setlere, radyolara, ya da transistörlere taşınmaz. Radyolar, içsel mekanizmalarında, yayın istasyonundaki kişilerin çıkardığı seslerle direkt olarak bağlı değildir. Olan şudur; ses enerjiye dönüşür. Boşluk ya da eterde seyahat eden yayın istasyonunda üretilen ses değildir, sesin çevrildiği, biçim verildiği ya da dönüştürüldüğü şeydir. Eterde seyahat eden kişisel olmayan enerjinin alıcı setler üzerinde bir etkisi vardır, orjinal olarak yayın istasyonlarında üretilmiş olan ses haline tekrar değişir, ya da tekrar şekillenir, ya da tekrar dönüşür. Verici ve alıcı setleri arasındaki bu her iki enstrüman arasındaki yarıyol ses değildir. Enerji bir alıcı set ile sese çevrilebilir ve seste verici seti ile enerjiye çevrilebilir. Bu radyonun ve aynı zamanda televizyonun da gizidir, ve bu tüm olarak doğanın gizidir. Dualar bu anlamda çok işe yarayabilir. Mantra Sadhana ya da Japa yoluyla yaptığınız dualarınız ya da yakarışlarınız kişisel olmayan bir güce çevrilir, -ki bu güç Tanrı'nın gücüdür-, ve mucize Tanrı'nın Kendisi tarafından işler. Fiilin nihai faili olmanız durur. Failliğiniz sadece tesadüfi olur. Gerçekte çalışan sizden daha üstün olan bir şeydir. Bu durumda, Japa etkisini gösterse bile, kredi nihai olarak Tanrı'ya gitmelidir. Tanrı'nın kendisi bizim için Sadhana yapıyor gibidir. Bu dünyada Tanrı'dan başka kim bir şey yapabilir ki? Biz O'nun iradesi olmadan parmağımızı bile kıpırdatamayız. Dedikleri gibi, Baba istemediği sürece, rüzgar kuru bir yaprağı bile kıpırdatamaz. Tüm evren ilahidir, göz kamaştırıcıdır, ihtişamı ve bereketi harikadır. Bizler bunun bütünsel bir parçası olduğumuzu unuttuk. Ve Japa-Sadhana'da özellikle kendimizi akort etmeye çalışıyoruz, içsel psikolojik yapımızla Ishvara-Şakti olan Heryerde ve Herzaman Hazır Olan yapı ya da işleyen İlahi İrade'ye uymaya çalışıyoruz. Japa Yoga'nın ne kadar önemli olduğunu takdir edersiniz. Mahabharata'da, Şanti Parva'da bir bölümün tamamı Japa Sadhana'nın anlatımına adanmıştır. "Japaka Upakhyana" da okunmaya değerdir: bir kişiye, bir bilgeye Japa'ya özellikle Gayatri Japa'ya nasıl tamamen adanacağını ve Indra ve Yama gibi daha üstün Devataların izinsiz girmelerine nasıl karşı koyacağını ve sadece Japa yoluyla nasıl Mokşa'ya ulaşacağını söylemektedir. Bhagavan'ın Bhagavat Gita'da "Yajnanam japayajnosmi." diyerek bu Yoga sisteminin en iyi olduğunu söylemesinde hayret verici bir şey yoktur.

Ruhsal alandaki kardeşlerim, sizlerden bu Sadhana'yı samimi olarak, tüm kalbinizle almanızı ve buna vazgeçmeden bağlı kalmanızı isteyebilir miyim? Göreceksiniz ki, farklı bir kişi olacaksınız. Çevrenizde küçük harikalar ve mucizeler oluşmaya başlayacak. Ne olduğunu anlamadan, herşeyin nasıl şekillendiğini görünce şaşıracaksınız. Atmosfer yavaşça değişecek. Dualar güçlerdir, lütfen bunu hatırlayın. Ve dularla yaratılan bu güçlerle bombalardan bile daha büyük güçler bahşedilir. İnsanlığa yapabileceğiniz en büyük hizmetin, samimi olarak kalbinizin en derin yerinden Tanrı'ya sunacağınız dualar olduğunu söylesem abartmış olmam. Tanrı duanızı Her-Yere-Nüfuz-Eden kulaklarıyla duyar: "Sarvatah panipadam tat sarvatokshi-siromukham."--"Heryerde O'nun kulakları vardır, heryerde O'nun gözleri vardır." Dünyanın en tenha yerinde bile yaptığınızı O görebilir ve nerede olursanız olun söylediğinizi duyabilir. Dualarınız duyulacaktır ve bu da sizin kendi Atman'ınıza, ruhunuza kurtuluşu için yapacağınız hizmet olacaktır. Sadece bu da dağil, bu insanlığa da yapılacak en büyük hizmet olacaktır. Tekrar isteğimi tekrar edebilir miyim, bu Sadhana'yı dürüst olaarak, yoğun inançla yapın ve harikaların ve mucizelerin kendilerini tezahür ettiklerini göreceksiniz.






Visvamitra


Yoga yapma sebepleriyle ilgili daha önce sizlerle bir kaç görüş paylaşmıştım. Kişi farklı sebeplerle yogaya başlayabilir, hangi sebeple başladığının önemi yoktur. Önemli olan, başladıktan sonra şaşmaz ve değişmez bir şekilde, bahaneler aramadan ve tek noktaya odaklı bir zihinle, uygulamaya devam etmesidir. Böylece, başlangıç noktası her ne olursa olsun, amacına ulaşacaktır.
Bu yol üzerinde de kişi bir çok engelle karşılaşmaktadır. Bunlar dışsal engeller olabileceği gibi (ailenin karşı çıkması, guru bulunamaması, kitapların okunamaması gibi) aslında genellikle içseldir. Çünkü yapılan ruhsal çalışma (sadhana) içsel bir çalışmadır ve temel hatları öğrendikten sonra, iç huzurunuz ve disiplininiz olduğu sürece, dışsal fazla bir şeye ihtiyaç duyacağınız bir çalışma değildir.
İşte bugün size bununla ilgili bir hikayeyi anlatmak istiyorum.
Visvamitra’nın hikayesi
“Hindistan’da Visvamitra isminde bir kral bir gün av sonrası askerleriyle birlikte dağda dolaşırken yorulur ve yolun ilerisinde bir mağara görür. Mağaranın içinde, büyük bir yogi (yedi büyük Rişi’den (Gören) biri olan Vazişta), öğrencileri ve bir inek vardır. Vazişta ayağa kalkar ve kralı selamlar. Sonra, Vazişta, Kamadenu isminde bir ineği çağırır ve kral ve inek adamlarının her tür yiyecek vs ihtiyaçlarını yerine getirir. Bu inek arzuları yerine getiren inektir ve kral ve adamları ineğin yeteneğinden büyülenirler.
Kral, “bu kadar az kişinin böyle bir ineğe sahip olması ne yazık, halbuki bu inek bende olsa tüm krallığımda hiç aç insan kalmaz ya da hiç yokluk olmazdı.” diye düşünerek Vazişta’dan ineği, karşılığında binlerce inek vermek üzere ister. Ancak Vazişta şöyle söyler: “Bu inek Gerçeklik Planından gönderilen özel bir inektir. Sadece Mutlak’ın farkında olanlara bu inek verilir. Bana tüm servetini ve krallığını teklif etsen bile bu inekle değişmem.”
Kral öfkelenir ve Vazişta’yı emirlerine itaat etmemekle suçlar ve ineği zorla almakla tehdit eder. Vazişta sakin bir şekilde krala tekrar “hayır” der. Kral artık iyice sinirlenmiştir, elindeki tüm güçle – askerler dahil olmak üzere- Vazişta’ya saldırır ancak tam bu anda arzuları yerine getiren inek binlerce asker yaratır ve kralın askerlerini bir çırpıda yenerler. Kral Vazişta ile savaşmaya yeltenir ama Vazişta’nın okuduğu mantraların gücü kralın gücünden çok daha fazladır.
Böylece kral küçük düştüğünü hisseder ve kıskançlık duyar. “Ben ki bu kadar gücüm, askerim, silahım, emrimde adamım var, ne büyük bir yanılgı içindeymişim. Bu, üzerinde sadece bir bez parçası olan adam bile benim gücümden çok daha fazlasına sahip!” diyerek bir ağacın altında ağlamaya başlar. Bir süre sonra, “Krallığı yanlış yerde aramışım. Bu yogi gibi yapacağım ve kendime göklerde krallık kuracağım. Bir Brahmarşi’nin sahip olduğu (Brahman bilgisine tam olarak sahip gören kişinin sahip olduğu) tüm güçlere sahip olmalıyım.” diyerek, krallığını terk eder ve inzivaya çekilir.
İnziva yerinde önce perişan olur. Çünkü artık ne kendisine servis yapacak bir hizmetçisi ne de yumuşak yatağı vardır. Ayrıca, o güne dek pek ilgilenmediği için, yoga ve uygulamaları hakkında da fazla bir bilgisi yoktur. Yine de gururundan dolayı nereden başlaması gerektiğini sormak için Vazişta’ya gidip akıl danışmaz. Kendi yolunu kendi bulur ve inziva sırasında iradesine tam hakim olur, öyle ki tüm dünyalar titrer ve semavi varlıklardan Indra, kralın oluşturduğu yogik ateşin kendilerini kavuracağından endişelenerek kralın önüne bir engel çıkartmaya karar verir.
Gökten çok güzel bir kadın iner ve kralın önünde dans etmeye başlar. Meditasyon durumunda olan kralın yapılan dans karşısında dikkati dağılır ve kral hedefini unutarak kadınla evlenir. Çocukları olur ve mutlu mesut bir şekilde bir süre yaşarlar. Ancak aradan biraz vakit geçince, kral hatırlamaya başlar: “Ben neyi hedeflemiştim, halbuki ne elde ettim! Ne büyük aptallık. Tam hedefime ulaşacakken bu kadına kandım ve hedefimden vaz geçtim ve tüm gücümü kaybettim.” Bunu hatırlayınca, kral kadını terk eder ve tekrar inzivaya çekilir.
Kral tekrar güç kazanır ve yine dünyalar titremeye başlar. Kralın gücünden bir kez daha endişelenen Indra bu defa başka bir kadını kralın önüne çıkarır. Kadın yine dans etmeye başlar. Ama kral artık bu tuzağın farkına varmış, sonunun nereye varacağını tecrube etmiştir. Bu nedenle ne dansın ne kadının meditasyonunu bozmasına izin vermez. Ancak kadın dansı sürdürür, öyle ki kadının yapmaya çalıştığı şeyi bildiği için, kral en sonunda sinirlenerek kadına bir lanet savurur. Kadın bir taşa dönüşür ancak lanetle birlikte kral tekrar gücünü kaybeder.
Kral, yine düştüğü durumun farkına varmış, ruhsal yolun bıçak sırtı kadar keskin olduğunu anlamıştır ancak yine de gücü bir anlık öfke ile elinden gitmiştir. Yine de yılmaz(!) ve tekrar meditasyona oturur. Artık çok daha kararlıdır. Tekrar güçlenmeye başlar.
Bu arada, Visvamitra’nın yerine geçen bir başka kral Trisanku, bedenli olarak öte aleme gitme hayali içerisindedir. Bunu yapabilmesi için Vazişta’ya gider. Ancak Vazişta bunun doğru olmayacağını söyleyerek kralı reddeder. Kral, tüm krallığı boyunca bu arzusunu yerine getirecek bir yogi arayışına girişir. Ve günün birinde kralın bu arzusu ve özellikle de Vazişta’nın bunu yapmayı reddettiğinin bilgisi bizim kralın kulağına gelir. “İşte diye düşünür Visvamitra, kendimi ve yogik güçlerimi göstermek için bulunmaz bir fırsat!” Hemen krala başvurur ve bunu yapabileceğini söyler. Özel bir tören hazırlanır, gerekli hazırlıklar yapılır ve Visvamitra, kralı göndemeyi başarır!!! Ancak, bedenli olarak kralın öte aleme girdiğini gören Indra kralı aşağı yuvarlarlar. Düşen kral, Visvamitra’dan yardım ister, Visvamitra da onu bir yıldıza çevirir. Ancak bunu yaparken yine tüm gücünü kaybetmiştir.
Yine de tekrar denemeye karar verir. Yıllar geçer ve Visvamitra tekrar eski gücüne kavuşur. O kadar ki, Brahma önünde belirir ve “sen şimdi büyük bir ermiş oldun. Eğer gidip Vazişta’dan kutsama istersen, hemen Brahmarşi olacaksın.” der ve gider! Visvamitra artık çok üzgündür. Tüm bu çalışmanın başlama sebebi olan Vazişta’dan gidip de kutsama istemek ağırına gider ve Vazişta yaşadığı sürece bu güçlere sahip olamayacağına inanarak, gidip onu öldürmeye karar verir. Vazişta’nın bulunduğu dağa gider ve eline büyük bir taş alıp beklemeye başlar.
Bir süre sonra Vazişta karısı ile yolda görülür. Vazişta karısına şöyle demektedir:
“Şu Visvamitra büyük adam. Brahmarşi olmasına da çok az kaldı ama...”
Karısı sorar: “Eğer sana gelirse, hak ettiği halde onu Brahmarşi olması için kutsamayacak mısın?”
Vazişta cevap verir: “Elbette kutsayacağım, ama eğer bana gelirse.”
Tüm bunları dinlemekte olan Visvamitra, Vazişta’nın büyüklüğünü görünce utanır ve taşı bir kenara atarak Vazişta’nın önünde diz çöker.
Vazişta şöyle der: “Artık bir Brahmarşi oldun. Tüm dünyaya insan ruhunun yenilmez olduğunu gösterdin. Sürekli meditasyon ve çalışma ile arzunun, öfkenin, aç gözlülüğün, bağımlılığın ve kibirin üstesinden geldin. Önündeki son engel olan kıskançlığı da aştın. Selamlar olsun sana.”
Böylece Vazişta Visvamitra’nın alın bölgesine (Ajna Çakraya) dokunur ve üçüncü gözünü açar. Böylece Visvamitra evrenin yedi ritmini (gayatri mantra) görerek kozmik şuuru deneyimler.”
Şimdi gelin hikayeyi biraz inceleyelim.
Visvamitra aslında hepimiz gibi madde hayatında öyle veya böyle başarılara imza atmış ve bunlarla övünen kişidir, bu başarılar onda belli bir gurur, güç ve kontrol etme arzusu yaratmaktadır. Dağda, aslında Vazişta’dan ineği isterken haklı gibi görünmektedir, çünkü ineği iyi bir amaç için kullanacaktır ancak burada inek aslında yogik güçleri sembolize etmektedir ve iyi bir amaç için kullanılacak olsa bile yogik güçlerin kişiye verilmesi için kişinin onu hak etmesi yani belli bir olgunluğa kavuşması gerekmektedir.
Vazişta’nın ineği vermemesinin sebebi, kıskançlık ya da güç ve kontrol budalalığı içinde olması değil, Visvamitra’nın bu ineği almak için henüz hazır olmamasıdır. Bu durum tüm guru’larda kendini gösterir; öğrenci guru’dan bir şey istediğinde guru eğer bunu yapmıyorsa, öğrenci onun bencil sebeplerle bunu yapmadığına inanır. Halbuki sebep daha çok gurunun öğrenciye duyduğu şefkatten dolayı isteğini yerine getirmemesidir. Çünkü ruhsal yolda kısa yollarla bir yere gelmek – köşeyi kısa yoldan dönmek gibi bir durum söz konusu değildir. Kısa bir yolu tercih etseniz bile, evren belli bir yere geldikten sonra kişiyi eksik kalan derslerini alması için tekrar durdurur, geri gönderir, o dersleri aldırır ve yoluna öyle devam etmesine izin verir. Bu nedenle kişi ruhsal yolda adım adım ilerlemesi gerektiğini unutmamalıdır.
Vazişta’nın ineği hiç bir şeyle değişmemesi: Bu bir yoginin gücüdür. Elde ettiği yetenek veya güç her ne olursa olsun, gerçek bir yogi bunu bencil amaçları için kullanmaz, hele başka bir şeyle takas hiç etmez. Bu evrenin, yogiye yaptığı bir denemedir. Elde ettiğinin değerinin ne olduğunu bilip bilmediğini ölçmek ve herhangi bir maddeye çekim/arzu duyup duymadığını kontrol için evrenin sunduğu bir hediyedir. Bu nedenle Vazişta’nın karşısına Visvamitra’nın çıkmış olması da Vazişta tarafından bakıldığında bir kutsamadır, çünkü Vazişta da ondan bir kez daha çok önemli bir şey öğrenmektedir: Ulaştığı yogik güçlerini diğer herşeye tercih ettiğini... Böylece bir kez daha ortaya çıkar ki, hepimiz birbirimizin öğretmeniyiz ve hepimiz birbirimizin öğrencisiyiz.
Visvamitra ağlar ve düşünür: İçsel muhakeme başlar. Bu herkeste günün birinde olur. Kişi hayatını gözden geçirir ve yaptıkları ve yapmadıklarını, planladıkları ve gerçekleşenleri listeler ve bunun bir hesabını yapar. Visvamitra bir şeyleri eksik yaptığına inanacak kadar Vazişta’dan çok şey görmüştür; ineğin yarattığı yiyecekler, askerler, Vazişta’nın mantralarla onu yenmesi... Bir şeyleri eksik yaptığını, şimdiye kadar elde ettiklerinin aslında hiş bir şey olduğunu, bunun “ötesi” olduğunu idrak etmeye başlar.
Burada önemli nokta, Visvamitra yoga yapmaya karar verir, ama bunun için sebebi çok da “ilahi” ya da “yüce” değildir. Yoga yapmak ister, çünkü aklı fikri Vazişta’nın elde ettiği güçleri elde etmek (yani Vazişta’ya duyduğu kıskançlık duygusu), kırılan onurunu kurtarmak ve böylece egosunu tatmin etmektir –yani son derece dünyevi hesap kitapların içindedir. Ama hangi nedenle olursa olsun, kararını vermiştir ve Sri Krişna’nın Bhagavat Gita’da dediği gibi, şaşmaz değişmez bir şekilde ve morali bozulmayan bir akılla uygulama yapanlar, başarıya ulaşmaktadır, Visvamitra da sonunda başarıya ulaşmıştır.
Visvamitra birinci inzivaya çekilir: İlk ve en önemli sınav bilmediği bir konuda yanlız başına kalmış olmasıdır. Terk etmiş olduğu geçmişte elde ettiği herşey ve elde etmesi kesin bile olmayan gelecektekki yetenekler.. İşte bu bir öğrencinin yolun başında verdiği en büyük sınavlardan biridir; “ver ki alabilesin”, “kabı boşalt ki, dolsun” der metinler. Ama vermek cesaret ister, sıcacık yatağı bırakmak gösterilecek ilk cesaret örneğidir – belki bizler Visvamitra gibi krallığı terk etmeyiz ama yine de yapabileceğimiz küçük terkler hepimizin hayatında vardır, televizyon seyretmektense meditasyon yapmak, kitap seçiminde ruhsal kitaplara öncelik vermek gibi. Kişi bunu yaparken, aslında bir macreya atıldığını bilir, çünkü elindeki güvenlikli olan, elle tutulur-gözle görülür, fonksiyonlarından yararlandığı şeyleri bırakır ve yerine ispatı bile zor olan, gözle görülmeyen, afaki bir şeyi –üstelik de eğer yeteri kadar çabalarsa elde edeceği- bir şeyle değiştirir. Bundan daha büyük bir sınav yeryüzünde yoktur.
Visvamitra birinci inzivada cehalet içinde: İlk inzivada hiç bir bilgisi yoktur, ne nasıl pranayama (nefese hakimiyet) bilmektedir, ne de meditasyon konusunda deneyimi vardır. Yine de gidip bir guru’ya danışmaz! İşte yine çoğumuzun yaptığı şey. Günümüzde de aslında bu durum pek değişmemiştir, çünkü kişinin made dünyasında entellektüel seviyesi arttıkça, her şeyi bilmesi gerektiği gibi bir kanıya varmıştır. Bu da kişilerin özellikle ruhsal yolda yardım istemekten uzaklaştırmaktadır. “Ben filanca şirketin genel müdürüyüm. Emrimde bu kadar kişi çalışıyor, herhalde nasıl meditasyon yapılacağını kendi kendime çıkarabilirim.” tarzı düşünce günümüzde oldukça sık rastlanan bir düşünce formudur. Visvamitra da kendi denemeye karar vermiştir. Ancak bu kararından dolayı önüne çıkan engellerde “deneme-yanılma” usulü ile gitmek zorunda kalmıştır.
Önüne çıkan ilk engel, bir kadındır. Kadın hep bahsettiğimiz gibi yoğun Şakti enerjisi (dişi enerji) taşımaktadır. Bu nedenle de bedene/tene duyulan arzu güçlü bir içgüdüdür. Maddeye olan bağımlılıklardan bize en yakınıdır bedene duyulan arzu, öyle ki bu illa karşı cinse olan arzu da olması gerekmez, kişinin kendi bedenine olan –bu bedenin ölmesine karşı duyduğu- bağımlılığı da burada önemlidir. Burada kişi tüm maddeyi terk ettikten sonra, bir kalemi de arzulayabilir – zihin çok ilginç çalışır, bu nedenle kişinin zihni sürekli izlemesi önemlidir.
Visvamitra’nın karşısına çıkansa karşı cinstir, kral her türlü maddeyi (tüm servetini, krallığını, eşini, çücuklarını, ailesini) terk ettiği halde, bedene karşı bir çekim duyar ve yogadan düşer (meditasyonu kesintiye uğrar). Ancak bu Visvamitra’nın tekrar fark ederek –yani dersini alıp, idrak ederek- yogadan düştüğünü anlaması ve bağımlısı haline geldiği şeyi terk eder. Ancak maddeye olan arzunun bitmemiş olması, evrenin ona verdiği güçleri geri almasına sebep olmuştur. Visvamitra artık yeniden, baştan başlamak zorundadır.
Indra’nın Visvamitra’nın meditasyonunu bozması: Burada kadını gönderen, Indra da önemlidir, çünkü kişinin bağımlı olduğu negatif karmayı temsil etmektedir. Sri Krişna’nın B.gita’da “Kişi her ne yaparsa yapsın, doğasına uygun hareket eder. Dizginleme buna ne yapabilir ki” sözünden kast ettiği budur. Aslında Indra olarak bahsedilen varlık Visvamitra’ya “kötü” bir şey yapar gibi görünmektedir ama tersine onun eksikliklerini ve defolarını kendisine göstermektedir, böylece kişi doğasına uygun hareket etmekte, eksikliklerini görmekte, yıllar süren dizginlemenin bile işe yaramadığını – tek bir kadını görmekle tekrar maddeye dönüş yapabildğini- fark etmekte, böylece güçlenmektedir. Kişi koşmayı öğrenmeden önce önce emekler, sonra yürür. Emeklerken de önce yere kapaklanır, yürümeyi öğrenirken bol bol düşer, incinir, başlangıçta sadece tüm dikkatini yürüyüşe vererek yürüyebilir ama en sonunda konsantre bile olmasına gerek kalmaksızın istediği gibi hayatı boyunca yürür, koşar. İşte kişi burada doğasının üstesinden gelmitir, doğa ona dengeyi kaybetme, düşme, takılma gibi engeller çıkartmış, kişi bunları gördükçe yürümede ustalaşmıştır. Bu nedenle, aslında Indra’nın gönderdiği bu kadın bir kutsamadır. Visvamitra’nın kendi zayıf yanlarını ortaya çıkartmasına yardımcı olan ve daha da güçlü yoluna devam etmesini sağlayan güçlü bir kutsama. Bu nedenle “başımıza gelen her tür kötü olay, aslında kılık değiştirmiş bir kutsamadır” denmektedir. Bu şekilde düşünecek olursak, hayatımızda olumsuz, negatif, kötü karma diye bir şey yoktur. Herşey tek bir amaca hizmet eder, bizi İçsel Farkındalığa daha da yaklaştırmaya, kulağımıza onun mükemmellliğini fısıldamaya, gözlerimize onun güzelliğinin kıyas kabul etmediğini göstermeye...
Visvamitra ikinci inzivaya çekilir: Visvamitra tekrar dener. Bu nokta önemli. Eğer çocuklar da ilk yürüyüş denemelerinde düştükten sonra yürümekten vaz geçselerdi, asla yürüyemezlerdi. Önemli olan yaşanan olaylardan gerekli dersleri çıkarmak ve tekrar ayağa kalkarak yürümeye devam etmektir. İşte Visvamitra’nın da tam olarak yaptığı budur. Kadını terk etmiş ve başka bir yere giderek, tekrar meditasyon yapmaya başlamıştır. Burada da Visvamitra’nın zayıf noktasını bilen evren adına Indra tekrar kendisine bir kadın gönderir. Böylece yapılan testin sağlaması yapılır: Visvamitra krallığını terk ederek bir kez maddeyi reddetmiştir, daha sonra bir kadın gönderilmiş ve maddeye olan arzusu test edilmiştir, Visvamitra bu testten belki 100 alarak geçmemiştir ama yine de geçmiştir, şimdi sırada sağlama vardır, tekrar karşısına aynı durum çıkar ve evren ona sorar: “gerçekten kendine hakim misin?” Visvamitra madde testini geçmiştir, kadına dönüp bakmaz bile, ama başka bir testten kalır, bu test öfkedir. Visvamitra’nın yogaya başlama sebeplerinden biri zaten Vazişta’ya duyduğu öfkedir, işte Visvamitra yine bu testi geçememiş ve öfkesine yenik düşerek kadını taşa çevirmiştir. Böylece evren, testi geçemediğini görerek, tüm verdiği güçleri ondan tekrar geri alır.
Visvamitra üçüncü kez inzivaya çekilir: Yine de Visvamitra yılmamaktadır. Bu nokta önemlidir. Çünkü tersine Visvamitra bu işin olanaksızlığı üzerine konsantre olarak, kendi kendisinin moralini bozabilir ve kendine acıma duygusuyla dolarak, yogadan vaz geçebilirdi. Bunu yapmamıştır ve ısrarla, azimle bir kez daha meditasyon çalışmalarına başlamıştır. Ancak bu kez karşısına çıkan engel, şöhret ve kendini çevresindekilere ispat etme arzusu olarak kendini gösteren egodur. Madde dünyasına baktığımızda, bir çok konuda kişi egoyu besleyebilir; çok para kazanarak, çok entellektüel olarak, çok güzel/yakışıklı olarak, vs vs. Ama ruhsal yolda da kişi ego yapabilir: “En iyi ben bilirim”, “tüm metinler hakkında tartışılmaz bir uzmanlığım var.” , “yüksek bir meditasyon bilgim var, kimse benim hissettiklerimi, yaptıklarımı yapamaz.” “bana şu veya bu isim verildi, ben herkesten farklıyım” Vs vs.
Visvamitra da burada şimdiye kadar edindiği bilgileri ve eriştiği güçleri şov amaçlı kullanmaya karar vermiştir. Özellikle de Vazişta’nın bunu yapmayı reddetmesi, gururunu okşamış ve kendi yapabilirliğini göstermek için bunu bir fırsat olarak kabul etmiştir. Ancak elde edilen yeteneklerini kişisel amaçlar için kullanması bu yeteneklerin bir kez daha kendisinden alınmasına sebep olmuştur.
Dördüncü inziva: Yine de Visvamitra vazgeçmez! Tekrar meditasyona oturur ve bu defa karşısına evrenin yaratıcı yönü olarak düşünebileceğimiz Brahma çıkar. Brahma kendisini kutlar, artık çok büyük bir ermiş olmuştur ama Brahmarşi olmak istiyorsa, Vazişta’nın kutsamasına ihtiyacı vardır. Burada Brahma istese Visvamitra’ya Vazişta yerine bu kutsamayı verebilecekken, özellikle Vazişta’ya yönlendirmesi çok anlamlıdır, çünkü Visvamitra’ın Vazişta ile henüz bitmemiş bir hesabı olduğunu bilmektedir, ve Visvamitra bunu çözmediği sürece bu ilişkiye bağlı kalacaktır. Sırf bu yönlendirme bile eksik yanların anlaşılması adına bir kutsamadır!
Nihayetinde Visvamitra Vazişta’ya gider, ve son büyük test ile karşılaşır; kıskançlık. ve ne ilginçtir ki ermiş olmuş bir kişi olarak hala Vazişta’yı öldürmeyi düşünebilmektedir! Bu nokta önemlidir, çünkü bize tek bir şeyi sürekli olarak hatırlatmaktadır: “O da herkes gibi bir insan!!!” Ne kadar ermiş olursa olsun, isminin önüne veya arkasına hangi takıları koyarsa koysun, o da bizler gibi bir insan. Aramızdaki tek fark onun kendine hakim olmayla ilgili bizlere göre daha fazla çalışıyor olması. Bizler de aynı çalışmaları yaparak aynı sonuca ulaşabiliriz. Bir diğer yandan, ulaştığımız sonuç her ne olursa olsun, bilmeliyiz ki, “hala insanız” ve her an diğer insanlar gibi davranmamız da olası. Bu nedenle alçakgönüllü olmak ve yapılan çalışmalarla böbürlenmemek, gurur yapmamak ruhsal yolda önemli.
Bu hikayede Vazişta’nın alçakgönüllülüğü Visvamitra’nın aklını başına getirir, böylece guru’nun fazileti öğrenciye aynadaki akis gibi yansır. Visvamitra hatalı olduğunu kabul eder, ve guru da –uzatmadan ya da ben demiştim demeden, yani kendi de alçakgönüllü kalarak ve gurur yapmayarak- affı doğal olarak kabul eder ve onu inisiye eder. İşte burada da gerçek bir gurunun tavrını görüyoruz.
Tüm bunların ışığında Vazişta’yı ineği vermemesi doğru bir karardır, öncelikle eğer ineği vermiş olsaydı, büyük ihtimalle Visvamitra onu kendi kişisel istekleri için kullanacaktı, çünkü zorlukla elde ettiği yogik güçleri bile bu amaç için kullanmaktan çekinmemişken, eline bedavadan verilmiş bir gücü bundan sakınması beklenemez. İkinci olarak da eğer ineği vermiş olsaydı, Visvamitra bu yogik çalışmaları yapmamış olacaktı ve sadece yine kendisine bedava verilmiş olan bu ineğe sahip olacaktı. Halbuki şimdi kendi de bir inek alacak yani kendi kanatlarıyla uçacak duruma gelmiştir.

1 comentario:

sfxporn dijo...


Afrikalı erkeklerin dünyanın en büyük yarraklı adam olmaları zenci porno kazanmaya başlamıştır burada.